Ara Dinkjian & Ruhi Ayangil röportajı

ARA DİNKJİAN
-Birçok Türk müzisyen ve şarkıcıyla çalıştınız, şimdi de Ruhi Ayangil ile 19 Haziran akşamı sahne alıyorsunuz. Sizce nasıl geçecek konser?

Ruhi Ayangil ile uzun yıllara dayanan bir dostluğumuz var. Onun müzik bilgisinin enginliğini ve insaniyetinin derinliğini iyi bilirim. Sahneyi onunla paylaşmam teklif edildiğinde gururlandım. Konserimizin adı ‘Yüz Yüze’. Bu ismin çok manidar olduğunu düşünüyorum; çünkü müziğimizi yüz yüze icra ederken, farklarımızı olduğu kadar, ortak noktalarımızı da sergileme imkânı bulacağız.

-Konser Galata Mevlevihanesi’nde gerçekleşiyor. Bu ruhani mekânla ilgili bilginiz var mı? İçinde olacağınız atmosfer müziğinize nasıl yansıyacak?

Tarihi Galata Mevlevihanesi’nde sahne alıyor olmak onur verici. Ben zaten 38 yıldır Ermeni Kilisesi’nde org çalan biriyim, yani ruhani bir mekânın, müziğin aurasını nasıl daha da güzelleştirdiğinin farkındayım. Bu özel yerde vereceğimiz konser esnasında, dinleyicilerimizle kuvvetli bir gönül bağı kuracağımıza inanıyorum.

-İstanbul’a sık geliyor musunuz? Nasıl buluyorsunuz bu dev şehri? En çok nerelerini seviyorsunuz?

İstanbul’a defalarca gelip, birçok yerini dolaşma şansına sahip oldum. Şehrin bilhassa tarihi semtlerine -buraların mimarisine, sanatına, yerel müziklerine- hayranım. En sevdiğim yer ise; dostlarımın olduğu, tatlı bir muhabbetin akıp gittiği, biraz kahkaha, biraz da balığın olduğu her yer, diyebilirim.

-Yeni projeleriniz var mı? Neler yapıyorsunuz şu sıralar?

10 yılı aşkın süredir beraber çalmadığım Night Ark grubunu nihayet, Arto Tunçboyacıyan ile birlikte, tekrar biraraya getirdim. Bunun dışında, beste yapmaya ve konser vermeye devam ediyorum. Kısa bir süre önce Aya İrini’de sahne aldım. Ayrıca, Kardeş Türküler ile beraber konser verdik, ‘Çocuk Haklı’ isimli albümleri için birlikte çalıştık. Şu sıralar da, Tamer Pınarbaşı (kanun) ve İsmail Lumanovski (klarnet) ile bir proje üzerinde çalışıyoruz.

RUHİ AYANGİL

-Ara Dinkjian ile yollarınız nasıl kesişti?

Ara ile 1997’de Amerika’da tanıştım. Birlikte müzik yaptıkları öğrencim Tamer Pınarbaşı vasıtasıyla gerçekleşti bu tanışma. Night Ark kayıtlarını, canlı performanslarını izledim orada. Ailelerimizi tanıyıp güzel zamanlar paylaştık. Eski tabirle ‘öğür olduk’. Sanıyorum ikimiz de yitik kardeşini diğerinde bulmuş olmanın heyecanı içinde ve karşılıklı saygıyla birbirimizi tanıdık ve sevdik. Bunca yıllık tanışlığın ardından ilk kez birlikte aynı sahnede çalacağız. Bu çok güzel ve heyecan verici.

-Müziğinizi nasıl tarif edersiniz?

Köklerini iyi bilen bir müzikçi olarak her tür ve biçimde daima yeni verimlerin ortaya çıkması için çaba ve emek sarfettim. Kendisinin yarattığı Vecd-idil faslı da bu çok boyutlu çabanın sadece bir yönü. Türk müziği alanında 1973’ten başlayarak ortaya koyduklarım sanıyorum bu alanda öncü, hatta devrimci olarak nitelendirilebilecek girişimlerdir. Müziğimi kısaca ‘kökü geçmişte olan gelecek’ olarak tanımlayabilirim.

-Türkiye’de kanun, repertuar ve virtüözite açısından yeterince gelişmiş bir konumda değil. Solist enstrüman olarak algılanmıyor sanki. Bu algı nasıl değişir ?

Hiçbir çalgı eğitimi almadan 1980’de Alnar Kanun Konçertosu’nu Hikmet Şimşek yönetimindeki İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde çaldığımda, Safiye Ayla’nın kulise kadar gelerek heyecan içinde: “Ah, bugünü Şerif (Muhiddin Targan) de görebilseydi” deyişi, bu alandaki özlemin üst bir sanatkâr tarafından dile getirilmiş biçimi olarak anılarımda yer aldı. Alnar Konçerto’nun iki kez plak ve CD kaydını gerçekleştirdim, yurt içi ve dışında birçok kez seslendirdim. Bu, diğer genç kanunculara da örnek oldu. Ancak, bir çiçekle bahar olmaz. Gerek solo ve gerekse orkestral anlamda saz yapıtlarının çoğalması lazım. Bunun için hem çalgı hem kompozisyon dallarında metodolojik eğitim-öğretim gerek. Bizde Batılı anlamda çalgı repertuarı olmadığı/gelişmediği gibi eğitimi de arzulanan düzeyde değil. O yüzden Türk ve Batı müziği konservatuarlarının aynı çatı altında toplanması gerektiğini yıllardır vurguluyorum.

-Konserinizin mekânı Galata Mevlevihanesi… Böyle bir atmosferde müziğinizi icra etmek size ne hissettiriyor?

Sevgili Ara ile ‘yüz yüze’ gelmemiz için bundan daha anlamlı bir mekân olamazdı herhalde. Evrensel barışın sesi olan müzik, harcında salt sevgi bulunan bu Mevlânâ ocağında yankılanacak. Bizi orada Şeyh Galib’in, Fasih Dede’nin manevi tanıklığında bütün ‘canlar’ dinleyecek.